Kar amaçsız kurumlar yalnızca hizmet vermekle kalmaz. Hizmetin son kullanıcısının bir kullanıcı değil bir “yapıcı/üretici” olmasını bekler. Bahsi edilen kurumlar (dernek ve vakıf, sivil toplum kuruluşları vb.), sunduğu hizmet ile insanlarda değişim yaratmak ister. Yalnızca tedarikçi olmakla kalmamak, alıcının bir parçası haline gelmek ister.
Kar amaçsız kurumlar pazarlamaya ihtiyaç duymadıklarını düşünürler. 19. yüzyılın büyük bir dolandırıcısının söylediği gibi, “Brooklyn Köprüsü’nü satmak bedava vermekten daha kolaydır.” Bir şeyi bedavaya verirseniz kimse size güvenmez. En yararlı hizmeti bile pazarlamalısınız. Ancak kar amaçsız sektörde yapılan pazarlama, bir satış değildir. Daha ziyade verdiğiniz hizmetin alıcının bakış açısından görmeye çalışmanız gerekir.
Uzun yıllar faaliyet gösteren kar amacı gütmeyen kaç tane kuruluş var? Hiç düşündünüz mü? İlk akla gelen Kızılay. (O da devlet egemenliği altında J) Bunun dışında belki birkaç tane daha. Buna yol açan (ilk akla gelen) sebep, yeterli finansmanın olmayışıdır. Bu, doğru olabilir. Ancak kurumun finansmanını sağlayacak olan bağışçılara (kişi ve kurumlara) etkileyecek bir vizyon sunmaz, yola çıkış amacınızı samimi olarak ifade etmez ve eylemlerinizde tutarlı olmazsanız sizi neden desteklesinler ki? Buradan tekrar başa dönüyoruz… Kar amaçsız kurumlar yalnızca bir hizmet vermekle kalmaz. Neyi, kime ve ne zaman satacağınızı bilmelisiniz.
1 yorum: (+add yours?)
Merhaba Melih,
Blogun hayırlı uğurlu, dopdolu ve uzun süreli olsun inşallah.
Selamlar
Murat
Yorum Gönder